15 Aralık 2009 Salı

Her ders çalışma eylemine başladıktan sonra yaptığım rutin olay şu:
masa başından kalkılır, mutfağa yönelinir, buzdolabı açılır; lanet olsun yine hiçbir şey yok denir, buzdolabının yanındaki nutella ve bir yerlerden bulunan muz ile artık nasıl bitmeyen bir açlıksa o giderilir ve masaya yani derse dönülür. 2 dakika geçer gibi olur, balacan yine mutfak- nutella falan...

Hani hiçbir şey olmasada durdurulamaz bir yeme-içme aşkı bulunmakta. Ne hikmetse ders çalışmaya çalışma esnasında. Velhasıl, bu böyle ilerler...

Kısır bir döngü içersinde sıkışıp kalmışım. Hep olasılıklar yaratıyorum kendime. düşünce falan harika, yaratılıcıkta son nokta... abi eylem yok! marx falan haklı yani... ama bende bir bokluk var. hele de bu sene! salla dersleri, hayat garip yahu! milyon milyon şey sinek gibi tepemde!Hepsi de vızıladyıp duruyor. Beyin felci diye bir şey var mı? o var sanırım bende, ya da yakındır...

düzen istiyorum. abi olay bu! her şey belli, zırt pırt düzenleme getiriyorum kendime. ama eylem yokkkkkkkkkkkkkk! 'zamanı gelecek' flan durumlarına da soktum kendimi, raad ol abijim falan.. o da yalan.

Sanırım bunalım olayına giriyorum ben. Cümlemize hayırlı olsun. HAyırlı uçuşlar o zaman...

1 Aralık 2009 Salı

üff denemeleri

ÜFF de geçsin!

Üff 1

Üff 2

Üff 3

e, geçmedi ama?

---

sıkıldım yine. biliyorum kötü bir blogger'ım ben, seni haketmiyorum, sadece sıkıldığımda kullanıyorum seni... ama pls forgive me, cant stop loving you desem? barıştık mı? tamam, susuyorum. bu bana yeter bir süre...

İşim çok dostlar!

'oh no..oh no i never go to work' desem... yalan olur tabi ki de... hayat bir yerde.

di mi?..

di?

d


not: affet beni blog...

hayır ya, aslında açılış amacın bu senin, bunu ikimizde biliyorduk. bence muhteşemiz. hani too much logic bores dedik ve bence buna felaket uyuyoruz. Felaket hemde.. hani, her iki anlamda...

dirinina dirinina!

21 Kasım 2009 Cumartesi

ne çıt çıtmış be!

çıt çıt çıtlıyorum şimdi böyle...çıt çıt ediyor çıt çıtlar. annem der çıt çıt. ben demem. ama canım şu an çıt çıt demek istiyor.

ÇITIRIK!

neyse, ya herkes hasta böyle ve benim kafamda bir facebook grubu dolaşıyor... hani ben açmam da biri elbet düşünür açarmış gibi geliyor...

misal:

'hasta olan 64378673537 kişi bulabilrim.', örnekleri çoğaltmak istemiyorum. bu bile üzücü ve sanırım birazda trajikomik aslında...

napıyoruz?

GDO ile beslenip kocaman sağlıklı yeni nesiller olarak topluma armağan oluyoruz.( ah ah bilirim kemiklerin sızlar senin orada... )

hala çıtlıyorum...

acaba? çıt çıt? GDO?

ooo, paranoyak oldu millet... millet dediğim de tamamen kendimden kaynaklı. üstüme alındım.

çıt çıtla geyik yapamadığımdan ötürü ve msnde de bütün olayları sömürdüğüm için geriye blog kaldı. Twitter'a girsem düştükçe düşeceğim. kendimden korktum.

bu arada geçen gün flammkuchen yapan bir yer buldum sanırım İstanbul'da ve bu beni felaket heyecanlandırdı. flammkuchen lan! hayatım o benim, tamam abartmayayım ama önemli yani işte benim için. hani, gözlemeyi falan satabilirim gayet. neyse işte, oraya gitmem lazım. Asmalımecit. babaa, büyüsün!

sıkıldım.

geyik de sıktı.gidip kitap falan okusam, sızıp kalacağım. tanrım, ders çalışmalıyım. bunu neden bu kadar imkansız kılıyorum kendime? 'just study hard, then live happily after all', geçen sene harbi işe yaradıda, bu sene yalan oldu, ne iş?

çıt çıt bitti. biraz daha alabilirim ama yok hayır... kilo kaygım yok yahu, ondan değil. sadece çıt çıt sesinden ve çıtlatma eyleminden sıkıldım.

bazen utube'da rasgele şarkı ismimsi şeyler yazıp çıkan şarkıları dinlemek güzel olmuyor onu farkettim. ama istisnalar kaideyi bozmasın. neyse, show must go on sonuçta... ( ama harbi kötü bu grup nan)

hadi kaçtım ben.

kib. (ilk defa burada kullanıyorum, bunun kadar saçma bir kısaltma olamaz diye düşünüyorum. ha bir de sçs var. duyguları öldürmek ve samimiyetsizlik bu olsa gerek. sözüm bazı meclislerden dışarı. )

Ciao

16 Kasım 2009 Pazartesi

Geceler!
Ne de güzel
Senle ıssız yürümeler.

13 Kasım 2009 Cuma

gerçek oluyor lan bildiğin (!)

Bugün 'balacan' bak yine konuştun, bak yine konuştuğun başına geldi günü oldu. Yine ve yine... sus payı vermeliyim kendime. ciddiyim bu konuda. bazen çok konuşuyorum. hayır, korkum insanlardan değil, kendimden. böyle cıkcıkcık ötüyorum. bıdıbıdı dil döküyorum. sonra pat diye karşıma çıkıyor her şey. Şu an için olay hakkında ser verip sır vermemeyi düşünüyorum.

Bir ikinci olay, ingilizce ile içiçe geçen dersler. Wassup falan'dan öteye giden durumlar söz konusu. Ben hala -ciddiyim- alışamadım. Kendimi ya da fikirlerimi ve diğerlerimi inglizce ifade etmek kasıyor. Çünkü şöyle bir şey yapıyorum:
Türkçe düşünme balacan... inglizce düşünerek konuşmaya çalış kızım. Ulan, inglizce düşünemiyorum ki, zihnim o sırada uzayda yıldızını arayan kaybolmuş bir 'ALIEN' gibi. (Bu alienLar, ruhlar, cinler falanda hoJam sağolsun yani...)Hani, takılıyor öyle, düşünüyor ayağına yatıyor ama CIK anacım CIK...

En son essay çakması bir writing'in sonu şuydu:

'not only possible but also necessary'... -hani bildiğin Bieanal'den çaldım bunu.-

(Orjinali budur: Not Only Possible, But Also Necessary - Optimism in the age of global war)

Neden? Çünkü yok, aklıma yazacak bir şey gelmiyor.(çünkü ingilizce düşünüyorum ya hani... Hoca düzelir diyor. Düzelmesini bekliyorum. O da komik... Harekete geçmeli düzelmesi için. Bende malesef ki bir cadı falan değilim, iksir büyü falan yalan yani... Eh, tek yol...) Konu Sevgili Türkiye'nin gelecek 30 yılda ki durumumsusunu anlatacağımız bir olaydı. bende sıktım da sıktım.. işsizlik bitecek, sigortası olacak herkesin, hele hele plansız kentleşme mi? O da ne? Avrupa'ya taş çıkartacağız falan... Muhtemelen hiçbir özelliği olmayan bir essay... Ne diyeyim...

Bu arada bu writing'i bu gün yapmadık. Sanırım dündü. Hatırlamıyorum net.

bugün tüketici insanlardan ve tüketmemize etki eden insanlardan falan bahsettik böyle. Hani 'prada' var. İnsanlar çakmasına bile kurban böyle bir durum (!)... He işte, bunun nedeni İnsanları etki altında bırakanlar (sağolsunlar...). Ben kendimden şüphe ettim. Şimdi bende mi aslında etki altındayım? Prada kulanmaktan ötürü değil, kullanmayı saçma bulduğumdan! ben 'prada' insanına karşıyım. Şöyle, kasıp çakmasını almak bana gereksiz geliyor. 'UGG' demeyin bana. Onun her şeyine, yaradılışına falan bile karşıyım. Konuyu dağıtmak istemiyorum. Aman, radikalliğe götürmeyelim durumu. Bunun psikolojisini anlarsınız umarım. Ne diyordum... Evet, acaba gerçekten bende mi etki altındayım? Çelişkiye gel. Sevsende sevmesende etki altında olduğun için bunları hissediyorsun. Şimdi bunun üzerine düşünüp beynimi yiyebilirm.

Bir ikincisi, abi ne lan bu popüler kültür? Her yerden, her an fışkırıveriyor! Kusucam artık. Che Guevara'nın basıldığı tşörtler milyon milyon (eski usul gidiyorum, hani daha şık oluyor gibi geldi. Tartışılır tabikim.) fiyatlara satılıyor böyle. Ne bu şimdi? Kapitalist sistem hem dalga geçiyor, hem de popüler kültürün 'masum' gençleri sağolsunlar bayıla bayıla -nedir ne değildirsiz ama, bodoslama- alıveriyorlar bu tşörtleri, büyük hizmet kapitalist düzene. Alkış kıyamet efenim!

ALKIŞ KIYAMET!

-Che Guevara bir örnek sadece. Çoğaltılabilir. Sadece popülariteden kaynaklı bir tüketim var. Kimmiş, neymiş falan.. Geçtimbunlarıgençliği... Ah bende çok masum olmayabilirim tabi ki, ama abartmadığımı düşünüyorum. Kartlar açık.

----

Abi 'irish traditional music' diyorum başka bir şey demiyorum bu aralar.

----

Bir şey daha diyecektim ama unuttum. Hep böyle oluyor ama ya...

12 Kasım 2009 Perşembe

ilkmilk

'Too much logic bores' dedim evet. Bir sorun mu var? Evet tabi ki 'logic' olsun.. Lafım zaten 'too much' kısmına... Yok izin yok o kadarına. Bilet 3. sınıf anacım. zaten 3 günlük ömrümüz. Onu da GDO ile kısaltıp tüketeceğiz. Takıl yani. Kasmamak lazım fazla. Hayatta vazgeçmem yemek yemekten. (büyük konuşuyorsun yine, yavaşşş) Ama şimdi cidden, yemek ne güzel şey, güzel şey yemek.

Sıkıldım...

Aslında kıçımı kırp ders çalışmam lazım. Abiii, Quarter lan.. Nedense hala daha takamıyorum fazla. Balacan kızım ne idin neye dönüştün. Hani en azından eskiden sorumluluk duygun vardı. Hani son günlere doğru tutuşup çalışırdım en azından, en çalışmadığım zamanlarda. 'Eskilerin dediği gibi' NAZAR mı değdi acaba? Ya da bu rahatlık, inanılmaz bir rahatlık. Şimdiden hazzzziran'ı gözden çıkarmış olmam korkutuyor beni. Ama yok, iyi böyle.. bilmiyorum gerçi. Her an atakta bulunabilirm. Geyiğe ve kendime çok vakit ayrırdım bu aralar. onu bırak, resim yapmak istiyorum kaç gündür. eve gidince tak uyku modu. sıçışlarda olmak. yorgunum abi! hayır, sitem değil. yorgunluğu yaratan benim. hayır, pişman değilim.

ne diyordum?

resim.. evet ya... nerde benim tebeşirlerim? hala kullandığım malzemenin tam olarak bir adısı olup olmadığını bilmek bana koyuyor resmen. toz boya, kuru pastel bok püsür.. her neyse. bazen çok sorgulamamak lazım.

bir de...

davul çalma aşkı... vardı böyle. hatta kasmıştım lise 3te (hey gidi günler) stick'leri ve çalışma pedini falan almıştım. hatta çalışmıştım böyle biraz. ama o yıl sancılı bir yıldı. çok eğlendiğim ama içime sıçan bir yıldı. karışık yani. her şeyi sığdırmaya çalışırken, davul bir kaç derste falan sınırlı kaldı. İşte ünv. başlasın hemen ders alıcam ulan falan diye dolaşan ben, geçenlerde başladığım davul dersini bıraktım. neden? maddi manevi olarak sıralamak, genel olarak açıklık kazandırabilir. Bir diğer sebep, korktum. Nota falan.. neyse, nota şart tabi..

şimdi başka bir müzik aletini kestirdim gözüme. çok harika bir olay ya.. üflemelilerden. adı mı? ah, adı... sorma ya... bilemedim adını. hala bilmiyorum. GOOGLE açıp bakmak kasıyor. saçma di mi? eh, saçma göbek adımdı benim. o yüzden 'he' de geç bence. kasmamak lazım.

milyon tane işim var. bir kısmının yaratıcısı benim. diğerleri hayat şartları falan işte. ama nereden başlasam diye düşündükçe, başka alakasız şeylere yönleniyorum. bkz: yeni bir blog.

amaç?

hadi amaaa, her şeyin bir amacı olmalı mı?

işte bu yüzden 'too much logic bores.'

oha, kesinlikle böyle bağlayabileceğimi düşünmemiştim. onu bırak, bağlamam gerektiğini az evvel farkettim.

spontane yaşamak? fazla fazla di mi!

iyidir iyi.

not: şimdi noktalama işaretleri, imla falan derken.. yok yani. şimdi kasamayacağım. küçükharfle başlıcam işte! sorun nerde? büyük yazınca ne oluyor ki? oh kızımız, ne ayak?..

...